2 Mart 2008 Pazar

PAZAR YAZILARI


ÖYLESİNE BİR AYAK YAZISI

Kadınlar Günü yaklaşırken, kadınların çoğu için önemli bir sorun olan, “ayak” konusuna değinmek istedik. Aslında sorun onların değil, erkeklerin galiba. Erkekler niçin kadınların ille de küçük zarif ayaklara sahip olmasını isterler dersiniz? Acaba bu tutkunun kökeni eski masallara kadar mı uzanmakta?Öylesine bir ayak yazısı işte…


Nedir bu kadınların ayaklarından çektiği? Çocukluğumda İnsanlar Alemi diye bir kitapta mı görmüştüm ne… Çinli kadınların ayaklarını küçük olsun diye özel ayakkabılarda bir sıkıştırıyorlardı ki sormayın. Küçücük bir garabet haline geliyordu. Yaşım ilerledikçe kadınların ayaklarına yaptıkları işkencelerin sayısının hayli fazla olduğunu anladım. O topuk denilen uzun çubukların üzerinde nasıl durduklarını hiç kavrayamadım mesela… Bütün bunların ötesinde yazları uluortameydana çıktığı için, ayakların güzel de olması gerekiyor. Bu da az çaba gerektirmiyor elbette!

Bu ayak meselesi geçtiğimiz aylarda, üstad-ı azam Hakkı Devrim’in sütunlarında yeniden dikkatimi çekmişti. Ama bu kez karşı cepheden. Erkeklerin kadın ayakları konusundaki derin hassasiyetleri ilgi çekicidir. Hemen hepsi zarif, güzel, minik ayaklar ister. Ama kolay mı öyle ayak sahibi olmak! Bu yüzden Hakkı Devrim üstadımız gazetelerin arka sayfalarında ona “ayak parmaklarını göstermeye meraklı çıplak kadınlardan” hiç hazzetmez. (Aslında Ertuğrul Özkök’ün ayak parmakları için aynı tepkiyi göstermişti, ama bunu şimdilik bir kenara koyalım.)

Kül kedisinin ayakları

Kadın ayaklarının -elbette güzel oldukları sürece- erkekler için taşıdığı özel anlam, Mehmet Ergüven’in Pusudaki Ten kitabındaki “Ayakkabı” yazısında saklı. Ama biz de kısaca söz edelim. Meselenin kökenleri bildiğimiz Külkedisi ya da Cinderalla masalına kadar uzanmakta. Hikayeyi bilirsiniz, Prens, balodaki güzel kızı yeniden bulmak için, düşürdüğü iskarpinin (bir versiyonda billur terlikler olarak geçer) uyacağı bir ayağın peşine düşer. Bu minik ve güzel bir ayaktır elbette. İşte bu öyküden itibaren ayakları kadınların başına bela olmuştur.

Acıklı konuların yazarı Kemalettin Tuğcu bile, Dişi Kuş / Kocanızı Nasıl Muhafaza Edebilirsiniz? adlı kitabında “Kocanıza çıplak ayağınızı göstermeyiniz!” uyarısında bulunur. Şaşkınlığınızı buradan bile görebiliyorum. Kocama bile mi, diye soruyorsunuz. Evet ona bile. Nedenlerini Tuğcu’nun kitabından aynen aktarıyorum:

“Kocanıza çıplak ayağınızı göstermeyiniz!
Çıplak bir bacak belki güzeldir. Fakat çıplak bir ayak asla. Kadın ayağına, o güzelliği veren bir çorap ve şık bir ayakkabıdır.
Arkadaşlarımızdan birisinin bir ayağından ayakkabısını ve çorabını çıkartınız. Giyimli ayağı ile çıplağını mukayese ediniz. Çok büyük bir güzellik farkı bulacaksınız.
Dar ayakkaplar, parmakları birbirlerine yapıştırmıştır. Cildi iyi teneffüs etmeyen ayak sarımsı bir renk almıştır. Baş parmağın mafsalı dışarı doğru çıkmıştır. Serçe parmakta veya topukta nasır vardır. Bir kadın ayağı, nihayet altı aylık bir çocuk ayağı gibi güzel değildir. Küçük olabilir, beyaz olabilir, topuğu pembe olabilir. Fakat ne olsa giyimli bulunduğu güzelliği gösteremez.
Kadın ayağı için bunları söylerken, her şeyde olduğu gibi, vasatı gözönünde tuttuğumuzu unutmamalıdır. Sizin fevkalade güzel bir ayağınız varmış, bu umumi bir hükme mani olabilir mi?
Eskiler, çıplak ayağın erkekler üzerindeki antipatik etkisini iyi bildikleri için, ilk gecede gelini çorapla yatırırlardı.
Ayağın, bütün bacakla birlikte, güzel bir çorap ve ökçeli iskarpin veya terlikle arzettiği güzel manzarayı ve kazandığı sevgiyi, onun bütün çıplaklığı ve kusurlarile birlikte erkeğe göstererek kaybettirmemek lazımdır.”

Ayaktan ayaktopuna hızlı geçiş

Kadınların ayaklarının güzel kalması için bunca çaba gösteren erkek milleti, elbette bu ayakların ayaktopu yani futbol oynayarak bozulmasını da istemezdi. Hemen her konuda mutlaka bir sözü olan mümtaz şahsiyet Lokman Hekim ( namı diğer Doktor Hafız Cemal), kendi adıyla çıkardığı Lokman Hekim adlı dergisinde (No. 47, 29 Haziran 1943) önemli bir konuya parmak basıyor:
“Ben kızlarımızın umumiyetle ‘fubol’ oynamalarına taraftar değilim!
İngiltere ve Amerika’nın bazı yerlerinde futbolun pabuçları dama atılmıştır. Çünkü futbol bazı vücutları çok yoruyor. Aşırı (ifrat) derecede oynanırsa kalbi bozuyor, yüreği büyütüyor. Çeşit çeşit kazalara, kırıklara, çıkıklara ve sakatlıklara sebep oluyor. (...) Futbol oynayan kızlarımız ayaklarını her topa vurdukça döl yataklarına kan hücum eduyor. Yumurtalıklarda kan toplanmak ihtimali çoktur. Bu spora merak edenler aybaşlarını daha çabuk görürler ve daha fazla kan zayi ederek kansız düşerler. Hiç unutmamalıyız ki, adetini erken gören kızlar aybaşından da erken kesilirler. (…) Vaktinden evvel adetten kesilen kadınlara dünya zindan olur. Çeşit çeşit sebeplerle 28- 30 yaşlarında adetlerini hiç görmeyen ne kadar kızlar, kadınlar görüyorum ki fena halde meyus ve mahzundurlar. Çok şiddetle sinir buhranları geçirmiş oluyorlar. Bu cihetle kızlarımıza ‘futbol’ sporunu tavsiye etmem.”

Lokman Hekim’imiz kızlarımıza futbol yanısıra voleybol, boks, güreş, binicilik ve hatta bisiklet sporunu da uygun bulmamaktadır. Aşırıya gitmemek kaydiyle jimnastik, tenis, kısa mesafe koşusu, kürek ve yüzme sporlarını yapabilirler. Lokman Hekim yazısının devamında esas olarak kadınların sert sporlar yapmamalarını öğütler ve bu düşüncesini güçlendirmek için bin dereden su getirir. İdmanlı olmak istiyorlarsa ev işleri ne güne durmaktadır:
“Kızlarımız ev işlerinde de idmanlı olmalıdırlar. Hanelerimizde bayanlarımızı alakadar eden öyle ehemmiyetli işler vardır ki en sıhhî spor yerine geçmektedir. Bunları saymaya lüzum görmem.” Yazısının sonunda birden hatırlar ve ekler: “İtiraf etmeliyim ki ben spor mütehassısı değilim. Hekimce düşünerek yazdım. Bu hususta en salâhiyetli ve iktidarlı söz söylemek hakkı üstadı azam Selim Sırrı beye atittir.”

Bakın kadın ayağı filan derken konu nerelere geldi. Halbuki masum bir konu diyerek, ayak ayak üstüne atarak yazıya başlamıştım. Neyse, unutmadan gelecek hafta gündemimizde olan 8 Mart Kadınlar Gününü kutlayalım. Ayaklarla ne alakası var ama aklıma geldi işte...


KUTU

Kemalettin Tuğcu Dişi Kuş – Kocanızı Nasıl Muhafaza Edebilirsiniz? adlı kitabında bu zor sanatın ipuçları aktarıyor. Kocanızı elde tutmanın yollarını sadece başlıklarıyla aktarıyorum:
1. Kocanızın hulyalarını bilerek, ona göre bir hattı hareket tayin etmelisiniz.
2. Kocanıza karşı büsbütün açılıp saçılmayınız.
3. Geceliklerinizi başka renk ve biçimde yapınız.
4. Temiz olunuz.
5. Kocanızın karşısında kılıksız bulunarak sokağa çıkarken süslenmeyiniz.
6. Kocanıza çıplak ayağınızı göstermeyiniz.
7. Temaruz etmeyiniz. (Yani kendinizi hastaymış gibi gösterip mızmızlnmayın demek istiyor.)
8. Kocanızın ıstırabile alâkadar olunuz.
9. Kocanıza itimat ediniz.
10. Gözyaşları kadının en büyük silahıdır. Fakat bu silahı çok ve sık kullanmak onun artık hiçbir işe yaramamasına sebebiyet verir.
11. Ona kendisini daima beklediğinizi ihsas ediniz.
12. Kocanızın yemeklerine dikkat ediniz.
13. İstekleriniz için münasip zamanlar seçiniz.
14. Kocanızı sayınız ve tebrik ediniz.
15. Kocanıza mahrem işlerinizden bahsetmeyiniz.
16. Herkesin yanında, onun lehinde sözler söyleyiniz.
17. Kocanızın fikirlerini benimseyiniz.
18. Kocanızla aranızda geçen her şeyi arkadaşlarına söylemeyiniz.
19. Kocanızın anasının hatırını sayınız.
20. Kocanızın yanında başka erkekleri methetmeyiniz.
21. İhanetini kocanızın yüzüne vurmayınız.
22. Kocanızı kadın ihtiyacı içinde bırakmayınız.
23. Çocuğunuzu kocanıza tercih etmeyiniz.
24. Çocuğunu terbiye etmesine itiraz etmeyiniz.

( Kemalettin Tuğcu, Dişi Kuş. Kocanızı Nasıl Muhafaza Edebilirsiniz, İstanbul 1942 ( 2. B.)

Hiç yorum yok: