22 Haziran 2008 Pazar

PAZAR YAZILARI


MODA EŞİTTİR BEYOĞLU
Bizde moda Beyoğlu’nda başlar. Bir çok şeyin başlangıcında olduğu gibi, giyim kuşam da, o zaman İstanbul’un en batılı noktası olan Pera’da batıyla tanışır. Ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında Avrupa kokusu büyük mağazalardan yükselir. Galata’dan Pera’ya uzanan bir hatta Orozdibak, Tiring, Luvr, Karlman, Stein, Brod, Mayer gibi mağazalar vitrinlerinde meraklılarına Avrupa başkentlerinin modellerini sunarlar. Aynı tarihlerde terzilik kurumu da bir ilerleme içine girer.

O döneme imza atmış terziler arasında, adı bugüne (biraz da Tünel’deki apartmanının da etkisiyle) kalmış olanların başında Botter gelir.
Sermet Muhtar Alus ise, yirminci yüzyıl başında adı sık duyulan İşpigel (Spiegel) ile Kalivrusi gibi terzileri andıktan sonra, o dönemin en ünlü terzisinin Galatasaray’ın karşısında bulunan Efijeni olduğunu söyler. Ayrıca, Galatasaray Hanı’nın altında yer alan Spiegel kadın terzisinin de “Amazon modeli elbiseleri” ile meşhur olduğunu buna ekler. Sait Duhani ise ünlü terziler listesine sosyetimizi giydiren Büyük Kadın Terzihanesi’nin sahibi Madam de Milleville’i ve Marguerite Modaevi’ni ekler.

Ismarlama elbise yapma sanatı

Cumhuriyet dönemi terzilerine ise Rakım Ziyaoğlu’nun anılarında değinilir: “Bugün Rus Başkonsolosluğu’nun çalıştığı bina yanında yeniden yapılmış 447 nolu apartmanın birinci katında, Cumhuriyet döneminin ortalarına kadar devlet adamları, iş adamları, elçiler, sanatçılar, bankacılar, şık denilecek kimseler, sürekli yayınlariyle politikada etkin olmuş Falih Rıfkı, Kâzım Şinasi, Necmettin Sadak gibi politikacılar ve benzeri kişilerin terzisi Ekonomidis’in kumaş ve atölyesi vardı.” Aynı binanın tam altında ise en kaliteli İngiliz erkek kumaşlarını alabileceğiniz Josef Kolaro’nun mağazası bulunurdu.

Ismarlama elbiselerden hazır giyim alanına geçtiğimizde, elbette ki bir dönemin ünlü giyim mağazaları karşımıza çıkar. Eski yazarların üzerinde en çok durdukları büyük mağaza, önceleri Bonmarşe, ardından da Karlman Pasajı olarak anılan alışveriş merkezidir. Bugün yerinde Odakule’nin yer aldığı bu mağaza, o zaman da Beyoğlu ile Tepebaşı arasında bir geçit oluşturdu.

Diğer mağazalar hakkında da kısa kısa bilgiler verelim. Lion Mağazası Kallavi sokağının girişinde bulunuyordu. Bugün Galatasaray’daki Yapı ve Kredi Kültür Merkezi’nin yerinde ise ünlü Baker Mağazası bulunuyordu. Baker’ın diğer bir mağazası da Tünel’deydi ve mefruşat ürünleri satıyordu. Şimdilerde Beyoğlu Kitabevi’nin bulunduğu binanın yerinde olan Mayer Mağazası’nın alt, giriş katı erkek giyim eşyalarına (iç çamaşırdan ayakabıya dek), üst katı ise kadın reyonlarına ayrılmıştı. Üst kattaki geniş, üç köşeli vitrininde sürekli olarak en son kreasyonlar sergilenirdi.

Vakko’nun yeri ayrıdır

1950’li yıllar giyim kuşam dünyasındaki anlayışların değişmesi, bu alandaki kan değişimlerinin de başlamasına neden olacaktır. Sonraki dönemlerin ünlü terzileri ve modaevi sahipleri bu tarihlerde isimlerini duyururlar. Bunların en ünlüsü, ticarete Beyoğlu’nda Şen Şapka mağazasıyla başlayan Vitali Hakko’dur.

Beyoğlu’nun bundan sonraki döneminde moda ile ilişkisi eskiden olduğu ölçüde güçlü olmadı. Modanın merkez bölgeleri şehrin değişik bölümlerine yayıldı. Hatta bir dönem Beyoğlu’nun modada belirleyici bir işlevi kalmadı. Ama daha sonra Beyoğlu’nun yeniden yükselişi ile, semt ikinci baharını yaşamaya başladı. Bu süreç ise başka bir yazının konusu...
Beyoğlu ve moda ilişkisi hakkında daha geniş bilgi edinmek isterseniz, bu ay yayınlanan Beyoğlu dergisine göz atmanızı salık veririm...


Kutu:
Balkon ve davlunbaz

Refi’ Cevad Ulunay Osmanlı’nin son döneminde Avrupaî modaların kadınlarımızı nasıl değiştirdiğini şöyle anlatır: “Meselâ bizim gençliğimizde (…) evvelâ balkonlu göğüs ve kalça makbuldü. Bunu temin için kumaş kaplı demir korseler vardı. Bunlar sâbit dişlerle birbirine geçirilir, ondan sonra ipek kordonları arkadan var kuvvetiyle çekilir, sıkıştırılır, pek tabiî olarak koltuk altı, mide, göğüs kısmında ne kadar et varsa korsenin açık kalan yukarı kısmına pırtlar, göğüslerin hacmine gore mükemmel bir balkon husule gelirdi. Belin tazyiki karın kısmındaki etleri kalçaya veriştirir. Orada davlunbaza benzeyen bir çıkıntı husule gelirdi. O zamanki iç çamaşırları diz kapağını geçen paçası dantelli donlardı. Bunun üstüne renk renk eteklikler geçirilir, ondan sonra asıl elbise giyilirdi. Bacakta mutlaka uzun konçlu siyah çoraplar, ayakta da yine bağlı botlar bulunurdu.” Ulunay, nasıl dünün modaları bize gülünç geliyorsa, bugünün modalarının da yarın gülünç bulunacağını söylemeden edemez.. (Milliyet, 22 Ağustos 1955)

Hiç yorum yok: