29 Ekim 2008 Çarşamba

PAZAR YAZILARI


MAVİ GÖZLÜ DEV VE TOSCA
Bu son pazar yazısı. Çünkü pazar günleri bu yazıları Star gazetesinde yayınlıyor, sonra buraya alıyordum. Ama kriz dediler, gazeteyle ilişkimi kestiler. Lakin elbette yazacağımız başka yerler de vardır evvelallah! Başlık niye değişti diye merak eden olursa diye bu not, yanlış anlamayın...

Yapı Kredi Yayınları, Nazım Hikmet ve “Tosca”sı Semiha Berksoy adlı bir kitap yayınladı. Bu iki ünlü isim arasındaki mektuplaşmaları bir araya getiren kitap dolayısıyla, Semiha Berksoy’la ilgili anılarımıza hızla göz atıyoruz....

Semiha Berksoy’u ilk kez ne zaman keyfetmiştim acaba? Belki televizyonda gösterilen eski bir Muhsin Ertuğrul filminde söylediği “Ben bir feministim,” adlı şarkısında. Onunla tanışmam da yine bir eski film sayesinde oldu. Türk sinema tarihinin fazla girilmemiş köşelerine burnumu sokarken... İlk sesli filmimiz “İstanbul Sokaklarında” üzerine bir yazı hazırlıyordum. Elimizde tek bir sahnesi kalmamış olan 1931 tarihli bu filmin “güzel ses”i Semiha Berksoy’du. Aradan elli yılı aşkın bir süre geçmiş, acaba ne hatırlıyordur ki, diye ümitsizce düşündüm. İzini bulup bir randevu kopardım. Elinde bir tomar belge ile geldi. Film sırasında tuttuğu günlükler, mektuplar ve eski fotoğraflarla! Yazım ete kemiği büründü. Filmin sesli sahneleri Paris’te çekilmişti. Marsilya’ya kadar vapurla gitmişti ekip. Yolculuğun ayrıntıları vardı ailesine yolladığı eski bir mektupta. Kısa bir alıntı yapalım:

“Dün akşam Messina Boğazı’ ndan geçerken, vapurumuzda birinci mevkide bir balo vardı. Bizleri davet ettiler. Sesimi şarkı söylerken, egzersiz yaparken herkes işitiyormuş. Bana baloda ısrar ettiler, mükemmel cazband vardı. Dans durdu. Balo halkı zengin milyoner Amerikalılar, Holivud’a giden seyyahlar. Türklerden Mazhar Osman ve karısı, bir de Amerikan sefiri vardı. La Bohem operasını söyledim. Hayret ettiler, bir alkış koptu. Sonra Amerikan sefiri bilhassa geldi, rica etti. Madam Butterfly’ı söyledim. Alkış, kıyamet koptu. Türkler tabii çok iftihar ettiler.”

İnanılmaz bir bellekle karşı karşıyayım

Bu yazıdan sonra, o zamanlar hayatta olan ilk güzellik kraliçemiz ve sinema tarihimizin erken dönem yıldızlarından Feriha Tevfik’in peşine düşmüştüm. Semiha Berksoy ve Feriha Tevfik akraba çıkmasınlar mı! Feriha hanımın Bostancı’daki evine Semiha Berksoy’la birlikte gittik. Eski anılar, fotoğraflar, belgeler arasında kendimi kaybetmiş bir haldeydim... Hafızası pek güçlü olmayan Feriha Tevfik’in tersine Semiha hanım inanılmaz bir belleğe sahipti.

Semiha Berksoy’la arkadaşlığımız aralıksız devam etti. Beni Cihangir’deki evine davet edince onun ressam yönünü de tanıdım. Bu küçük daire tepeleme tablolarıyla doluydu. Tablolarının bir bölümünün temel konusu Nazım Hikmet’di. Yaşadıkları aşkı anlattı. Anlatmasına gerek yoktu, resimleri de bunu kanıtlıyordu zaten. Bu evdeki yatağın üzerindeki örtüler bile Nazım’a adanmıştı. Eski bir sandığı açınca, yaşamı boyunca tuttuğu notlar, mektuplar, fotoğraflar çıktı karşıma. Fikret Mualla’nın resimleyerek yolladığı mektuplar olağanüstü güzellikteydi. Eski ses bantlarından, seslendirdiği aryaları dinledik. Yetmedi, bizzat söylemeye başladı. Semiha Berksoy, kendisiyle ilgili her şeyi toplamış, onlarla birlikte yaşıyordu. Ruhu yirmili yaşlardan bu yana gün bile almamıştı. Dimdik ayakta duruyordu...

Mezardan gelen mektup

Sonraki yıllarda onun resimlerinin değeri iyice ortaya çıktı. Retrospektif sergiler açıldı, kitaplar yayınlandı. Genç nesiller de onu tanımaya başlamıştı. Kutluğ Ataman’ın çektiği “Semiha Berksoy Unplugged” bunun tanıklığıdır. Yaşamının son döneminde genç kuşaklarla onu bir araya getiren bir diğer olay ise Babylon’da Baba Zula ile verdiği konserdi. Semiha hanım bu konserde 1935 yılında Yedigün dergisinde yayınlanan ve Nazım Hikmet’e ithaf ettiği “Mezardan gelen mektup” adlı öyküsünü seslendirdi. Killing giysileri kuşanmış olan Baba Zula ile Semiha Berksoy’un bu “olağanüstü” konserinin bir kaydı yapılmışsa mutlaka DVD haline yayınlanmalı!

Elimizdeki Semiha Berksoy ile Nazım Hikmet arasındaki mektuplaşmaları bir araya getiren kitap ise, bu iki efsane kişiliğin arasındaki sevgi dolu öykünün bilinmeyen noklatalarını aydınlatıyor. Nazım Hikmet’in hapishanelerde geçen yıllarında, Semiha Berksoy’un resimleri, plakları ve mektuplarının ona nasıl güç verdiğine tanık oluyoruz. Mavi gözlü devin Tosca’sına yazdığı satırlarla bitirelim: “Çiçekleri ve üzümü aldım. Gözlerim ve dilim için bundan nefis ziyafet olamaz...”

Hiç yorum yok: