4 Mayıs 2008 Pazar

PAZAR YAZILARI



DANA BAYRAMI
Dün ve bugün İzmir’de “Afrika Kökenliler, 1. Dana Bayramı Etkinleri” düzenleniyor. Çeşitli konuşmalar yanısıra, bugün Torbalı ilçesinde Ayvalik, Dalaman, Torbalı ve İzmir’de yaşayan yüzlerce Afrika kökenli ailenin katılacağı bir piknik de yapılacak. Nedir bu Dana Bayramı denilen şey, eski defterleri bir karıştıralım bakalım dedik...

Dana Bayramı adına ben ik kez Reşat Nuri Güntekin’in Miskinler Tekkesi adlı romanında rastladım. Güntekin bu romanında İzmir’de Kadifekale eteklerindeki zenci mahallelerinden Tamaşalık’ı anlatırken Dana Bayramı’ndan da söz eder. Yirminci yüzyılın başlarında İzmir’de yaşayan Reşat Nuri bu döneme ait gözlemlerini şöyle aktarır: “Tamaşalığın ahalisi Afrika zencileridir. Konaklardan çıkarılmış, yahut kaçmış sürüsürü Gülfidan bacılar ve onların erkekleri... Bunların gücü kuvvetleri [yerinde olanları] gündüzün şehirde incire, palamuta, yahut dilenciliğe giderler; ihtiyarlar ve sakatlar kulübelerinin önünde, kızgın güneşin altında iri kertenkeleler gibi yarı çıplak yatarlardı.” Güntekin, “cemiyet halinde fukaralığın bu derecesini başka hiçbir yerde görmedim,” diye de ekler.

Tamaşalık ve tören

Tamaşalığın tasvirini ve oradaki yaşama koşullarını bir kenara bırakıp Dana Bayramı ile ilgili bölüme geçelim: “Tamaşalığın her yıl meşhur Dana Bayramı vardı ki, her halde Afrika’dan getirilmiş bir putperest âyini olacaktı. Şehirde ve hatta civar kasaba ve köylerde ne kadar Arap varsa [ Osmanlı’da zenci sözcüğü kullanılmaz, Afrika kökenliler Arap olarak anılırdı] Tamaşalığa akın eder, bunlara hemen bir o kadar da beyaz seyirci katılırdı. “

Reşat Nuri bu âyin-bayrama katılanları tasvir ettikten sonra olayı anlatmaya başlar: “Bayramın asıl ağırlık merkezi olan mukaddes danaya gelince, onun bayramı çok evvelden başlamış bulunurdu. Bir kalabalık, boynunda ve boynuzlarında kırmızı gaz bombalariyle danayı haftalarca sokak sokak dolaştırırlar; zilsiz tefler çalarak, oyunlar oynayarak evlerden kendileri için para; yorgunluk ve açlıktan kaburgaları çıkmış hayvan için zerzevat kabuğu toplarlardı. Fakat oyunların asıl büyüğü o gün Tamaşalığın orta meydanında dananın etrafında oynananlardı.

Havadaki toz toprak bulutlarını bir kat ağırlaştıran sıcak günlük dumanları arasında zilsiz defler dövülür, hep bir ağızdan şimdiki dans havalarına benzeyen birtakım şarkılar okunur; dananın etrafında iç içe birkaç daire teşkil eden erkek Araplar, oldukları yerde maymunlar gibi zıplayıp dönerek ve ellerindeki sopaları birbirlerine vurarak acayip bir horan oynarlardı. Sonra, gene bu sesler arasında dana kesilir, akla sığmayacak bir süratle yazap parçalanır, kenardaki çalı çırpı ateşinde pişirilerek yenirdi.”

Kazanda dana eti

Bu bayramdan Halit Ziya Uşaklıgil de İzmir Hikâyeleri’nde kısaca söz eder. Ama konuya daha bilimsel bir katkıyı Pertev Naili Boratav yapar. Boratav, İzmir zencilerinin semtlerini Kadifekale yakınlarındaki Sabırtaşı, Dolaplı Kuyu, Tamaşalık ve Ballı Kuyu olarak sıraladıktan sonra sözü Dana Bayramına getirir. Bu törenin dört hafta boyunca sürdüğünü belirten Boratav bayramın doruk noktasını şöyle aktarır: ”Dördüncü Cuma, ortak aldıkları danayı süslerler; boynuzlarına teller, pullar, mendiller takarlar ve alay halinde, yine sazlarını ve çalparalarını çalaraktan Sabırtaşı’ndaki topluluk, dana ile birlikte Tamaşalık’a varırdı. Orada Godiya [zencilerin çoğunlukla kadın olan bir nevi kolbaşısı] danayı törenle keser, yüzerdi. Dana alanda kurulmuş olan kazanda pişirilirdi. O gün Tamaşalık bir bayram yeri halini alırdı. Bütün zenciler ve seynre gelmiş beyazlar bir arada eğlenirler, sazlar ve çalparalar çalınarak dans ederlerdi. Dana kazanda iyice piştikten sonra alanda kurulmuş olan sofralara dağıtılır, herkes ne kadar düşerse bu etten yerdi. Yemek faslı sona erince de bayram sona ermiş olur, herkes dağılırdı.”

Dana Bayramı’nın Osmanlı İmparatorluğu’nun başka yerlerinde de kutlandığını ressamlığı yanısıra iyi bir gözlemci olan Malik Aksel anlatır. İstanbul’da ise, aynı yıllarda dana unutulmuş, tavuk kesilmeye başlamıştır. Aksel, İstanbul’da zencilerin “çoğunlukla Çırpıcı, Veliefendi, Bayrampaşa, Kağıthane ve Üsküdar’da Çilehane” semtlerinde toplandıklarını yazar. Bir tür ayin olan bu toplantılara halk arasında Arap Bayramı denirmiş. Ama İstanbul zenci folkloru ayrı ve ilginç ayrıntılara sahip bir konu. Gelin biz İzmir’de kalalım ve Dana Bayramı’nın yeniden kutlayanlara katılarak “Arap Zeybeği” oynayalım...


KUTU:
KABAKÇI ARAP

Dana Bayramı ve diğer zenci göösterilerinin baş müzisyenleri Kabakçı Araplardı. Münir Süleyman Çapanoğlu, Kabakçı Arapların çaldıkları aletin adının Bodengo olduğunu söyler: “Bodengo, içi boş bir bal kabağına, uzun bir sap geçirilmiş, üzerine üç dört tel takılmış bir sazdı.” Malik Aksel de kabak çalanın yanında bir de tef çalan zencinin bulunduğunu belirtir. Ayrıca “kabak çalanın başında bir tilki kuyruğu vardır,” diye ekler.

Kapakçı Araplar yaz aylarında Boğaziçi köylerinde, özellikle de Haydarpaşa ve Kadıköy yakasında dolaşarak sanatlarını icra ederlermiş. Çapanoğlu bunların çarlistonvari bir havada, “kantomsu değil, manimsi değil, isimlendirmesi mümkün olmayan” bir şeyler okuduklarını söyler. Bunlar şarkı söyledikleri mekanın özelliklerini de sözlerine ekleyerek, bir nevi ozanlık da yaparlarmış. Örneğin bir yalının önünde şöyle sözler uydururmuşlar:

Vekilharç para çalmaz
Dingala kabak, dingala!
Kazevi açar, yarısını çalar,
Dingala kabak, dingala!

Küçük hanımın kalbi atar,
Dingala kabak, dingala!
Evlenmek için kısmet bekler,
Dingala kabak, dingala.