8 Mayıs 2014 Perşembe

BİR KOLEKSİYONCU OLARAK FİKRET ADİL
(Artam dergisinin yeni sayısında çıkan yazımdan tadımlık)

Türkiye’de resim koleksiyonculuğunun tarihi yazılacaksa, önemli bir bölüm Fikret Adil’e ayrılmalıdır. İstanbul konulu roman ve denemeleriyle tanınan Adil, döneminde gazeteciliğiyle de çok ses getirmiş bir yazardı. 1922 yılında Vakit gazetesinde başlayan bu uğraş, Tanin, Akşam, Milliyet, Cumhuriyet, Tan, Yeni İstanbul, Son Havadis gibi gazetelerde 1960’lı yılların sonlarına kadar sürdü. Fikret Adil’in diğer köşe yazarlarından farkı sanat ve kültür konularına verdiği özel önemle öne çıkıyordu. Onu yakından tanıyan Hüsamettin Bozok, sanata olan bu ilgisini şöyle betimliyor: “Fikret Adil, yarım yüzyıla yakın bir dönemde, nerede bir sanat hareketi var, nerede bir sergi açılıyor, nerede bir konferans veriliyor, nerede bir tiyatronun prömiyeri, nerede yeni bir topluluk, yeni bir dergi, hemen oradaydı. Ya bir gazeteci olarak, ya da bir sanat dostu olarak olaylara bir katkısı olurdu hep. Not defteri elinden hiç eksik olmaz, İstanbul dışı gezilerimizde de bu defter elinden düşmez, bir açık deniz kaptanının tuttuğu jurnal gibi gördüklerini, duyduklarını yazardı. Ama bu konuda bir yazı yazsın ya da yazmasın. Uyanık bir gazeteci idi. Kendi kuşağı arasında da, ondan sonrakiler arasında da böyle dinamik, çevresine insanları toplayıcı, yüreklendirici, sanat hareketlerini kamçılayıcı bir insan pek görülmez.”

Bu yazıda Fikret Adil’i bütün yönleriyle tanıtmaya yeltenmeyeceğiz. Onun tek bir yönüyle, pek de bilinmeyen bir yönüyle ilgileneceğiz: Kişisel koleksiyonun öyküsünü ve resim koleksiyonculuğunu geliştirme çabalarını aktarmaya çalışacağız. Fikret Adil iyi bir koleksiyoncu olduğu gibi, Türkiye’de koleksiyonculuğu geliştirmek için özel bir çaba gösteren belki de ilk kişidir. Koleksiyonculuğa nasıl başladığını şöyle anlatır: “Mütareke esnasında, bir gün, sandalla Boğaziçi’nde dolaşırken, İstinye ile Yeniköy arasında şimdi neresi olacağını tahmin edemeyeceğim bir yalıda müzayede yapıldığını görmüştüm. Yanaşıp çıktım. Bir çok eşya vardı ve iki tablo. Bunlar iki natürmort reprodüksiyonu idi. Evvelki mezat beş lira diye müzayedeye konulunca hiddetlendim, sanata karşı bu ne laubalilik. Çerçeveleri daha fazla ederdi. Artırdım, on liraya üzerimde kaldı. Ceplerime ve arkadaşımın cüzdanına müracaat ederek bu iki reprodüksiyonu aldım. Uzun müddet eski evimizin yemek odasında asılı kaldı.

Fakat asıl koleksiyonumun başlangıcı, Raşit Rıza’nın Beyoğlu’nda, Suterazisi sokağında açmış olduğu Bizim Lokanta ve benim Asmalımescit’te oturduğum devirlere tesadüf eder. O tarihlerde, memleketimizin bugün tanınmış sanatkârları, mesela Nurullah Berk, Cemal Tollu, Turgut Zaim, Muhiddin Sebati, Zühdü Müritoğlu, Hâle Asaf, Halil Dikmen ve daha birçokları Avrupa’dan yeni dönmüşler, kendilerine sonradan iltihak edenlerle beraber, ‘yaşayan sanat’ telakkisini beraber getirmişlerdi. Burada Çallı İbrahim, Namık İsmail gibi ressamlarla esasen tanışıyordum. Onlar, yeni gelenler; memlekette resim sahasında bir mukaddes cihat açmışlardı. Ben de, naçizane kalemimle kendilerine iltihak ettim. Bu yüzden de, bir nevi ukalalık, hatta züppelikle itham edildiğim oldu. Kaç defa yazılarımı seve seve kabul eden gazete ve mecmua müdürleri resim hakkında yazı verdiğim zamanlar beni atlatmadılar? Kaç defa kadın, koca, aşık esprileriyle ve resimleriyle mizah yaptığını zanneden mecmualarda alaya alınmadım? Bütün bu inkisarların [kırgınlıkların] tecellisi, ressam dostlarımın birer hediyesi oluyordu. İşte bugün, yukarıda zikrettiklerimden başka, Bedri Rahmi, Eren Eyüpoğlu, Elif Naci, Leopold Levy, Arif, Zeki Faik, Ercümend Kalmuk, Sabri Fettah, Fahrünnisa Zeid, Arif Kaptan, Abidin [Dino], Münif Fehim, Hâdi Bara, Nusret Suman, Mukaddes Erol, Fikret Mualla, Nuri İyem, Fethi Karakaş, Sevim Madra, Nejat Devrim, Eşref Üren ve daha isimlerini şu dakikada yazmayı unuttuğum bir çok sanatkârların eserleri, bana bir koleksiyon kazandırmış oluyor.” (…)
Maya Sanat Galerisi'nde Adalet Cimcoz'la birlikte (sol başta Fikret Adil)

Hiç yorum yok: